69. Kitap – Albaya Mektup Yok

Yeni ve farklı bir dünyaydı bu kısacık kitap. Kitapların bir konuda diğer sanat dallarıyla benzerlik gösteriyor. Yine de bahsettiğim o konuda açık ara önde olduğuna emin olabiliriz. O da şudur ki; kitaba başlarsınız, okuyup (sayfalarını!) bitirirsiniz ve o hayatı artık yazardan devralırsınız. Okuduktan sonra o dünya da kitabın kapağıyla beraber kapanmıyor. Artık bir Albay’ım. Gururum var. Gururuma en büyük sebeplerden biri de canını milletine hediye eden oğlum. Artık bana bakacak kimse kalmasa da, hanımın hastalığına çare olacak gücümü bulamasam da yaşıyorum işte, varım. Boynu bükülen gururumla ben, bir de yaşlı eşim. Bana kazık atmaya çalışan dostlarım da horozum kadar benimle. Ben, boş ver…

Devam

67. Kitap – Son Oyun

İnsan toplum yahut ilahi inançlar tarafından sunulan belli kurallara uymak zorunda gibi algılanır. Mesela Müslüman bir toplum zannedebilir ki iman etmek ve namaz kılmak bir zorunluluktur. Oysa bu dinin temel emirlerinin bulunduğu Kur’an-ı Kerim’den de görülür ki insan tamamıyla özgürdür. İman konusunda da yaşam konusunda da. Yine de toplum kendi önüne koyduğu bu setin arkasına geçmekten müthiş zevk alsa da o seti önüne bir şeref gibi koyar, zevkini gömer ve sanki o setin bekçisiymiş gibi yaşar.

Devam

64. Kitap – Kızçocuğu

Kitap içerisinde birçok sosyal tespite değinip atıf yapıyor. Şöyle ki; Genç yaşta evlendirilen çocuklar, kırsal kesimde bitirilemeyen cehalet, cehalete çare diye bulunan doğmalar ve dogmaları da aşan içgüdüler, göçmenlerin yaşamı, bastırılmış cinsel eğilimler, katili katil yapan onca unsur, travesti cinayetleri, aşkın boyutları, azıcık siyaset, çok fazla 18 yaş altında yaşanan zulüm ve psikolojik bir geri dönüşü olan hayatlar, kolluk kuvvetlerine sert mi sert eleştiriler, Ermeniler ve yaşadıkları zulüm… Dersiniz ki “dur küfretme, zulüm de Allah’a dahil”.

Devam